TUNA NEHRİ’NDEN ORHUN VADİSİ’NE…
M. Sarıalioğlu
Değerli Dostlar,
Bu hafta üç farklı gündemi aynı anda yaşadık: Diriliş felsefesinin mimarı, platonik aşkın timsali Sezai Karakoç vefat etti. Ekonomide faiz düşüşü dövizi iyice kamçıladı. Türk Devletleri Teşkilatı’nın dokuzuncu konsey toplantısı Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapıldı.
Türk Konseyi’nin Türkiye’de toplanması ve tam 121 madde üzerinde mutabakat sağlayarak adeta bir yol haritası çizip dağılması, Türkiye’de yeterli yankıyı bulmadı. Hâlbuki bundan sonra yaşayacağımız on yılların hepsinde bu toplantı anılacak.
Konsey toplantısının sonunda imzalanan ortak mutabakat zaptı tam bir manifesto. Maddeler oldukça somut ve gerçekçi. Hikâye denebilecek, hayal sayılabilecek tek kelime yok. Bir dünya okumasının sonucu olarak kaleme alınmış. Bakanlıklar, kurumlar ve sektörler kendi hedeflerini metne bir kanaviçe gibi işlemişler. Her ülkenin hassasiyetleri, başarıları, doğru adımları tek tek zikredilerek desteklenmiş. İyiler ve doğrular konusunda ortak hareket edilmesi, tehditler konusunda da ortak önlemler alınması öngörülmüş. Sorunlu alanlardan kaçılmış ve ilerleme sağlanabilecek alanlarda hedefler konulmuş. Enerjiden ulaştırmaya, kültürden turizme, spordan teknolojik ortaklıklara kadar birçok alanda el birliği yapılması kararlaştırılmış.
Ancak 121 hedef ve uygulama maddesini okuduğumda iki şey daha çok dikkatimi çekti: Birincisi, metinde Batı’nın 200 yılı aşkındır dayattığı demokrasi ve insan hakları gibi ideolojik, içi boş söylemlere hiç yer verilmemiş. Türk dünyası, demokrasi ve insan hakları gibi söylemlerin kapitalizm denilen ideolojinin sadece oyuncağı olduğunu fark etmiş. Kapitalizm kendisini idame ettirebilmek için bu kavramları hoyratça kullanmış, siyasal güç mücadelelerinin oyuncağı haline getirmiştir. Bugün Yunanistan’ın kara ve deniz sınırlarında göçmenlere yaptığı muamele ve onu destekleyenler maalesef beni haklı çıkarmaktadır. Konsey bu tavrıyla Batı’ya teslim olmayacağını, bağımsız ve tarafsız kalmaya özen göstereceğini, kendi kadim değerleriyle işbirliği sürecini yürütmek istediğini açıkça ortaya koymuştur.
Dikkatimi çeken ikinci konu ise Türk Devletleri ya da Türkçe konuşan ülkelerden oluşan bu birliğin nerede başlayıp nerede bittiği konusudur. İmzalanan metinde beni heyecanlandıran ifadeyi sizlerle paylaşmak isterim: “Tuna Nehri’nden Orhun Vadisi’ne uzanan İpek Yolu…” Hem Rusya’ya hem de ABD’ye farklı mesajlar iletilmiş. Her zaman üçüncü bir yolun olduğu ima edilmiş. İpek yolunun diğer adının Türk yolu olacağı ortaya çıkmıştır. Bu Türk Devletlerinin 2040 vizyon belgesi bir zamanlar hepimizin hayaliydi. Hoş aynı hayali İslam ülkeleriyle de kurmuştuk ancak onlar yüzyıl önce düştükleri ırkçılık çukurunda hala debeleniyorlar. Ruhunu teslim etmişlerin inadına, birliğe Macaristan’ın ardından Bosna ve Kosova gibi ülkeleri de bekliyorum. Ha bir de mesleği gereği bu metni incelemesi gerekenler bari incelesin ve birkaç makale yazsın diyorum.
Türkiye yeni dünyanın lider ülkelerinden biri artık. Avrupa’dan Çin’e uzanan haritada söz sahibi oluyor. Hem Balkanlarda hem de Kafkasya’da barışın teminatı olacak bir birlik doğuyor. Ama bakıyorum, herkes çapsız dedikoduların peşinde. Varsa yoksa faiz-döviz sarmalı. Burada da şunu hatırlatmak isterim. Enflasyon oranındaki faiz oranı reel olarak “0” faiz demektir. Belki faizi enflasyon oranında tutmak daha sağlıklı olabilir. Sanki bu tartışmaya adam gibi bir fetva gerek.Benden söylemesi.
Sözlerimi tamamlarken ömrü boyunca kapitalizm ideolojisinin ürettiği değerlere teslim olmayan ve müslümanlara ait bir medeniyet tasavvurundan asla vazgeçmeyen Sezai Karakoç’a Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.
Kalın sağlıcakla…