Toplumda Dayatılan Güzellik Algısı
Yüzyıllar boyunca insan bedeni, erkeklerde ve kadınlarda sosyal konumun ve rollerin belirlenmesinde önemli bir faktör olarak görülmüştür. Ancak bedene atfedilen anlam, ne yazık ki kadın ve erkeklerde aynı değil. Bu ayrımların en başında ise ''güzellik algısı'' geliyor. Güzellik kelimesi tarihin tozlu sayfalarından bugüne kadar birçok kültürde kadınları tanımlamak için kullanılan kriterlerden biri haline geldi.
Tarihte Güzellik Standartlarının Değişimi
Güzellik kavramı, tarih boyunca farklı kültürlerde ve dönemlerde değişiklik göstermiş olsa da, günümüzde toplumsal güzellik algısı giderek daha karmaşık hale gelmiştir. Bu standartların dönemlere göre sürekli değişmesi ise, kadınların kendilerini olduğu gibi kabul ettirmelerini zorlaştırdı.
14. ve 16. yüzyılda beyaz tenli ve bugüne göre daha kilolu geniş kalçalı kadınlar güzel sayılırken, 19. yüzyılda bu algı yerini kısa saç ve küçük göğüs modasına bıraktı. 1920'li yıllarda kadın güzelliği daha kıvrımsız ve erkeksi özellikleriyle ön plana çıktı. 1960'lı yıllarda sıfır beden modasının yükselişe geçmesiyle birlikte, kadınların güzel görünmesi için zayıf olması gerektiği vurgulandı. Bu dönemlerde kadınlar toplumsal güzellik standartlarına uyum sağlamak için, sağlıklarını riske atma pahasına birçok diyete ve tehlikeli zayıflama yöntemlerine başvurdu. 2000'li yıllara geldiğimizde zayıflık çok eleştirilmesine rağmen hala bir güzellik göstergesi olarak kabul görüyor. Aynı zamanda bazı ünlülerin güzellikle özdeşleştirilmesi üzerine kadınların hem ince, hem sağlıklı, hem de büyük göğüs ve kalçalı olmaları bekleniyor.
Güzellik Algısının Etkileri;
İnce bel, belirgin çene hatları, vücut kıvrımları ve pürüzsüz bir cilt gibi özellikler, bugün toplumun güzel olarak nitelendirdiği kriterler arasındadır. Ancak bu standartlar sadece sığ bir güzellik algısını yansıtırken, kadınların kendilerini yetersiz hissetmelerine ve dış görünüşleri yüzünden dışlanmalarına yol açıyor. Medya ve sosyal medyanın etkisiyle yaratılan bu algı, genç kızlardan başlayarak birçok kadının kendisini başkalarıyla kıyaslamasına, kendini topluma kabul ettirmek için sürekli imaj değişikliği yapmasına ve sağlığı ikinci plana atarak güzel olmak için tehlikeli diyet ve operasyonlara başvurmasına neden oluyor. Diyetler, estetik operasyonları, makyaj uygulamaları yalnızca dış görünüşe odaklanırken kadınları iç güzelliklerinden ve kendi benliklerinden uzaklaştırıyor. Kadınların iş ve eğitim alanında yaptığı başarılar göz ardı edilirken fizikleri, giyimleri ve dış görünüşleri daha fazla konuşuluyor.
Toplumda kabul gören böyle bir güzellik algısı varken, bu algıya ters olarak işleyen bir regl döngüsü var. Regl döneminde hormonal değişikliklerle birlikte, fiziksel olarak da değişiklikler yaşanıyor. Birçok kadın regl döneminde cilt üzerinde çıkan sivilce, cilt lekeleri ve karın şişliği gibi problemlerle başa çıkmaya çalışıyor. Sağlık açısından çok önemli ve gerekli olan regl döneminde, cildinde yaşanan değişikliklerin normal olduğunu kabul etmen, cildin birkaç gün içinde kendini toparlamaya başlayacağını unutmaman gerekir. Regl döneminde sağlıklı beslenmeye ve bu dönemi en rahat şekilde geçirmeye dikkat etmelisin.
Kadınların toplumsal baskılar yüzünden kendilerini kötü hissettiği bir diğer dönem ise hamileliktir. Sağlıklı bir hamilelikte karnın büyümesi, göğüs ve kalçanın genişlemesi, cilt üzerinde sivilce ve lekelerin görülmesi son derece normal bir durumdur. Hayatın en güzel dönemlerinden biri olarak kabul edilen hamilelik sürecinde, dışarıdan gelen negatif yorumlara aldırış etmeden hem kendi sağlığını, hem de bebeğinin sağlığını önemsemen gerekir. Bu dönemde bedeninde yaşanan değişimleri olduğu gibi kabul et ve kendini sevmeyi hiç bırakma.
Kotex olarak toplumsal güzellik algılarını reddediyor, kadınlara yapılan baskılara karşı çıkıyoruz. Tüm kadınlara gerçek güzelliğin içsel bir parıltıdan geldiğini ve her kadının bu parıltıyı kendi benzersizliğiyle ortaya koyduğunu hatırlatmak istiyoruz.