SAYIN AKŞENER NEREDE DURUYOR?
Aynur Özen
Geçtiğimiz günlerde İyi Parti Grup toplantısını izlerken iktidar hırsının bir insanı nerelere sürükleyebileceğini ibretle izledim.
Hak, hukuk, adalet kavramlarını ağzından düşürmeyen İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’in, “Türkiye’nin Soros”u olarak bilinen Osman Kavala’nın Gezi ayaklanmalarının planlayıcısı olduğu gerekçesiyle ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırılmasının ardından grup toplantısında yaptığı konuşmada yüce Türk mahkemelerine dil uzatmakla kalmayıp Sultan Abdulhamid Han’ı devirip, sonra ülkeyi 1. Dünya savaşına sokarak Anadolu halkını perişan eden ittihatçıların sloganlarını kullanmasını, ittihatçı ağzıyla konuşmasını ibretle izledim.
Her insan yaşar, yaşadıkları ışığında tecrübe edinir ve gelişir, geliştikçe de hayata, meselelere bakışı değişir.
Ancak Sayın Akşener’in tutumu bir değişim, dönüşüm değil, düpedüz kendini ve 50 yıllık mücadelesini inkar etmektir.
Yıllarca milliyetçi söylemlerin siyasi kaymağını yiyen ve halen milliyetçi oylara talip olan Sayın Akşener’in gezi vandallarını Abdülhamid Han’ı tahttan düşüren Yahudi ve Ermeni artıklarına benzetmesi yerinde bir tespit olmakla birlikte, onlara sahip çıkması, Yahudi ve Ermenileri ile onların yerli işbirlikçilerinin sloganını kullanması hakikaten çok şaşılacak bir durumdur.
Daha önce İmamoğlu için “Ablam Ekrem İmamoğlu'nun yüzünde 'Rabbi Yessir' görmüş” diyen Sayın Akşener bakalım bizi daha ne kadar şaşırtacak.
ÜMİT ÖZDAĞ TEHLİKELİ SULARDA YÜZÜYOR
Son dönemde yaptığı açıklamalarla gündem olan, gündem oluşturan Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ’ı dikkatle izliyorum.
Önceki haftalarda İçişleri Bakanı Sn. Süleyman Soylu'yu bir mahalle kabadayısı edası ile düelloya davet eden Özdağ'ın, mültecilere karşı kışkırtıcı açıklama ve tavırları telafisi mümkün olmayan olaylara yol açabilir.
Fransız siyasetinin haşarı çocuğu yabancı düşmanı, (özellikle de Türk ve Müslüman) Le Pen'e özenen Özdağ'ın bu kışkırtıcı tutumu, 6-8 Ekim 2014'te 46 kişinin ölümü, 682 kişinin yaralanması ile sonuçlanan Kobani olaylarını kışkırtan ve halen Edirne F Tipi Cezaevi'nde cezasını çekmekte olan Selahattin Demirtaş'ın yaptığından farklı bir şey değildir.
Eğer Sayın Özdağ, bu kışkırtıcı davranışları dolayısı ile (Allah korusun) ülkemizde 6-8 Ekim 2014'te ya da 6-7 Eylül 1955'te özel harp operasyonu sonucu azınlıklara yönelik yağma ve tedhiş hadiselerine benzer hadiseler yaşanırsa Sayın Özdağ'ın akibeti de Selahattin Demirtaş'ın akıbetinden farklı olmayacaktır.
Bizden söylemesi.
KAFTANCIOĞLU'NDAN KAHRAMAN ÇIKAR MI?
Yargıtay, geçtiğimiz günlerde CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 6 Eylül 2019 tarihinde beş ayrı suçtan yargılandığı suçlamadan üçünü onadı.
Karara göre Kaftancıoğlu 4 yıl 11 ay 20 gün hapis cezası yedi. Ancak infaz yasası ve denetimli serbestlik kuralları nedeniyle bir gün bile hapis yatmayacak.
Her zaman hak, hukuk, adaletten bahseden, hatta Ankara’dan İstanbul’a “adalet yürüyüşü” yapan Kılıçdaroğlu, altın tepsi içinde kendisine sunulan bu fırsatı kaçırmadı tabi.
Bu karardan bir "mağduriyet çıkarmaya" ve bu durumu " fırsata çevirmeye" çalışan Kılıçdaroğlu, hemen tüm milletvekillerini İstanbul'da topladı. Bursa'da yapılacak mitingi ise İstanbul'a kaydırdı.
İstanbul'da bir tarafına Kaftancıoğlu'nu, diğer tarafına ise İmamoğlu'nu alan Kılıçdaroğlu, "ifade özgürlüğünden" "Haksızlıktan, hukuksuzluktan" dem vurdu. "Canan yüreklidir, Canan cesurdur, Canan bizimdir!" diyerek de Canan'ına sahip çıktı. Mahkeme kararını tanımayacaklarını, Canan Kaftancıoğlu’nun İl Başkanı olarak göreve devam edeceğini söyledi.
Peki Kaftancıoğlu'nun ceza almasına neden olan paylaşımları düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir mi?
Buyurun Kaftancıoğlu’nun cezaya çarptırılmasına neden olan paylaşımlarına bakalım:
"31.05.2013, duvarın üzerine ‘O... Ç... TAYİP!’ yazılı görsel bulunan ‘Günün özeti. Ben yazmadım miki yazdı!’
26.12.2013, ‘RTE, ‘Asıl hedef benim’ diyor, hedef değil asıl hırsız sensin!’
02.08.2014, ‘Kılıçdaroğlu: Alevi Demirtaş: Zaza Erdoğan: Hırsız’
11.03.2014, ‘Devlet katil değil, seri katil.."
23.03.2014, ‘Şiştt sessiz olun, RTE kapattığını sanıyor. Salak'
12.05.2014, ‘Boşuna demiyoruz devlet katil değil, seri katil diye!’
12.07.2014, ‘Derin devlet diyerek olaya mistizm katıyor ve asıl devleti aklıyoruz aslında. Bu cinayetleri devlet işledi!’
Yukarıda da görüldüğü gibi insaf ehli hiç kimsenin paylaşımları, "düşünce ve ifade özgürlüğü" kapsamında değerlendirilmesi mümkün değil.
Hepsi Küfürbaz Haydo'nun ağzından çıkmış gibi, küfür ve hakaret!
Üstelik anneye küfredenin kendisi de bir anne.
Şimdi başta Kılıçdaroğlu olmak üzere karşı mahalleye yaranma çabasında olan Bülent Arınç, Temel Karamollaoğlu, Mansur Yavaş, Ali Babacan ve Kaftancıoğlu'na sahip çıkan diğer zevata sormak lazım, "Birileri sizden birinin muhtereme annesine bu şekilde küfür etseydi, size bu kadar ağır hakaretler etseydi siz yine de bu hoşgörüyü gösterebilir miydiniz? Yoksa soluğu mahkemelerde mi alırdınız?"
Elinizi vicdanınıza koyunuz ve öyle cevap veriniz! Tabi siyaset gözünüzü kör etmediyse.
DEĞİŞİM-DÖNÜŞÜM
İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu 21 Mayıs günü twitter hesabından;
"Önce ses değişir
Sonra renk gelir…
Huzur gelir…" başlıklı bir paylaşımla bir zamanların terörle anılan bölgelerinde yaşanan değişimi bir video ile paylaştı.
Bir zamanlar silah seslerinin susmadığı bölgedeki değişim ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Söz konusu paylaşıma ulaşmak için TIKLAYINIZ...
HAFTANIN SÖZÜ:
Kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et. İlkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer...
Kızılderili Atasözü