Aristoteles’in söylediği gibi, mükemmel olmak ulaşılması imkansız bir ideal; önemli olan iyi olabilmektir. Mükemmeliyet, insanı yorup stres yaratırken, aslında olduğu haliyle iyi olmak, kendini olduğu gibi kabul etmek en yüksek noktadır. Çünkü mükemmellik, insanı kendi sınırlarına hapseder ve bize gerçek özgürlüğü, kusurlu olduğumuzda sunar.
Franz Kafka da mükemmeliyetin bir hapishane olduğunu söyler; mükemmel insan, kendisinden başka bir şey olamaz. Hayatın akışı zaten değişken, bazen zorlayıcı, bazen de huzur verici. Eğer kusurlu olmayı kabullenebilirsek, o zaman bu yolculuğun tadını çıkarabiliriz.
Herkes mükemmel olmak ister ama mükemmel olmak, aslında bir tür esarettir. Takıntılı olmak, çoğu zaman kendini belli eder; hatalardan kaçınmak, her şeyi mükemmel yapmak isteyen bir insan sürekli içsel baskı altına girer. Ancak, gerçekten huzurlu olmak için bu baskıyı bırakmak gerekir.
Albert Einstein’in dediği gibi, "Mükemmeliyet, insanın ulaşması gereken bir hedef değil, sürecin kendisinde bulunmalıdır." Mükemmeliyetçi olmak, yalnızca sonucu hedef almak demekken, anı yaşamak, sürecin keyfini çıkarmak gerçek huzuru getirir. Bir şeyin kusurlu olması, onun güzel olmaması anlamına gelmez. Kusurlu olmak, bizi biz yapan şeydir.