Mezarı Açılarak Başı Kesilen Osmanlı Şehzadesi
Tarihin derinliklerindeki bilgileri sizler için derliyoruz. Bugün ölmesine rağmen mezarı açılarak başı kesilen Osmanlı şehzadenin hikayesini aktaracağız.
Padişah'ın 1465 yılında yani Fatih Sultan Mehmed'in sağlığında doğan en büyük oğlu Şehzade Ahmed, babasının son yıllarında Amasya valisi idi ve tahtı kendi hakkı olarak görüyordu. Diğer cephede ise daha sonra Osmanlı'nın en büyük hükümdarı olacak olan Şehzade Selim (Yavuz Sultan Selim) vardı ve yaşanan büyük mücadele sonrasında taht Yavuz'un oldu.
Duruma isyan eden Şehzade Ahmed ile Yavuz'un askerleri arasında 1512 yılında Bursa Yenişehir'de yaşanan savaşı Yavuz kazandı ve Şehzade Ahmed yakalanarak boğduruldu. Fakat sorun burada bitmemişti çünkü Şehzade Ahmed'in de oğulları vardı ve onun büyük oğlu Şehzade Murad, babasının idamı sonrasında İran'a kaçmıştı.
Dört yıl kadar İran'da kalan Şehzade Murad'ın orada katledildiği ve katilin de bulunamadığı haberi gelmişti. Bir ara bu haberin doğru olmadığı, Şehzade Murad'ın gizlice Anadolu'ya girerek Amasya'ya geldiği ve etrafına bir takım adamlar toplayarak Anadolu'da bir ihtilal çıkarmaya hazırlandığı söylendi. Yavuz Sultan Selim derhal gizli tahkikata girişti ve bu rivayetin ucu Amasya şehrinde bir nalbanda dayandı.
Nalbant derhal tevkif edilerek İstanbul'a gönderildi, inkar etmedi ve şöylece anlattı:
"Bir gün dükkanımda işimle meşgul idim. Bir derviş geldi, karşımda boynunu büküp içini çekti ve ah etti, muttasıl yüzüme bakardı ve bir şey söylemek ister görünürdü, birkaç gün bu manzara devam etti, nihayet acıdım:
'Ey aşık!.. Yoksa bir sevgili yarenden mi ayrı düştün?' diye sordum. Hemen gözlerinden yaş yerine kan boşandı: 'Bir canımdan aziz yarim, munis vefakarım vardı, hastalandı, yatağa düştü, perişan oldum, içimden kan gider, bilmem ki o yarimin yüz parça olmuş yarasına ne çare edeyim, senin garip dostu merd bir insan olduğunu söylediler, sende mürüvvet umarak geldim, senin Sultan Ahmed merhuma muhabbetin varmış, elbet onun garip düşmüş Şehzadesine de acırsın, yar-ı vefakarım dediğim Şehzade Muraddır ki Acem diyarından çıktı geldi, ne çare ki gayet hastadır.' dedi.
Ben de gittim o civanı gördüm. Bitap yatardı, hatırını sordum ve göynünün dilediği yemekleri yaptırıp o derviş ile gönderdim. Şehzade ayağa kalktı. Memleketimiz zenginlerinden sabuncu İbrahim de çok yardımda bulundu. Benim bildiğim bundan ibarettir. Nalbandın haber verdiği sabuncu İbrahim de getirildi. O da inkar etmedi: 'Yol levazımını tedarik ettim, bir kaç adamı ile İstanbul tarafına gitti.' dedi.
Nihayet derviş de bulundu, Şehzade Murad'ın yanındaki diğer adamlar da bulundu. Onlar da: 'Beş on gün evvel Üsküdar'da vefat etti, filan yere defnettik' dediler. Yavuz Sultan Selim emir verdi, adamlar gönderdi, gösterilen mezarı açtılar ve genç ölünün başını cesedinden ayırarak bir altın tabak içinde huzura getirdiler.
Yavuz bu kesik başı eli ile muayene etti, Şehzade Murad'ın başında içine ceviz sığabilecek bir çukur vardı, bu nişanı buldu; ve Şehzade Murad'ın öldüğüne kat'i kanaat getirdi. Mevkufların hepsi, Yavuz gibi bir Padişahın kendilerini sağ bırakmayacağını zannediyorlardı, hayatlarından ümitlerini kesmişlerdi.
Fakat Padişah ortada bilfiil bir isyan hareketi olmadığına göre, sadece garip bir Şehzadeye merhamet etmiş olan bu adamların cümlesini affetti."
Böylece Osmanlı'da bir kayıp Şehzade hikayesi de aydınlanmış oldu.