KAKOFONİ ORKESTRASI
M. Sarıalioğlu
Değerli Dostlar,
Türkiye’nin haftalardır ana gündemi ekonomi. Pandemi sürecindeki durgunluktan sonra dünya yeni ekonomik dengeleri sağlamakta zorlanıyor. Dünyadaki gelişmeler Türkiye’yi de etkiliyor. Hükümet kontrolü dışındaki konuları önceleyip çözmeye çalışıyor. Çarkları bir ritimde yeniden döndürmeye çalışıyor. Bu nedenle de büyümeyi, cari açığı azaltmayı, ülkenin ekonomik olarak yatırım ve güven ortamında kalmasını çok önemsiyor. Nihayetinde canlı ekonomi olmazsa, üretmezsek büyüyemeyiz ve karşılığı olmayan bir tüketim dalgasına kapılırız.
Genel anlamda ekonomik düzen oturursa, bu kaosun ortaya çıkardığı enflasyon ve fakirleşme yeniden kontrol altına alınabilir. Vatandaşı enflasyona ezdirmeyen ücret ve gelir artışları sağlamak hükümetin elinde. İkinci aşamada biraz enflasyona razı olarak bu süreci toparlayabilir. Çünkü arada küçük ritimsizlikler ve cızırtılar gelse de ortada bir senfoni var. Önemli olan milletin kulağına huzur ve güven veren bir senfoninin çalınması.
Ancak gelin görün ki muhalefetin çaldığı türkü tam bir kakofoni. Seslerin kavgası. Seslerin kaosu. Kim ne diyor belli değil. Pandeminin ardından gelen ekonomik sıkıntılar ve Biden’in Recep Tayyip Erdoğan’ı devirme isteği muhalefeti çok heyecanlandırmış. Bu iktidar olma heyecanı millet ittifakında stres oluşturmuş durumda. Öyle ya Erdoğan’ı devirecek o babayiğit kim olacak? Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı kim olacak? Aday kim olacak?
Aslında kavga çoktan başlamıştı ama bu hafta iyice kızıştı. İmamoğlu’nun İstanbul’da millet kan ağlarken illeri dolaşması, Kılıçdaroğlu’nun “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” misali çıkışları ve Akşener’in iyice hırçınlaşması birlikte okunmalıdır. Mansur Yavaş ve Ali Babacan ise pusuda bekliyor. Muhalefet kakofoni orkestrası gibi. Cazırtılar kulak tırmalıyor. Hangisi ne diyor, belli değil. Bir gürültüye teslim olmuşlar: Erdoğan gitsin de ne olursa olsun.
İşin kötüsü millet ittifakı içindeki kavga kızıştıkça küfürler havada uçuşuyor. Aralarında oturup karar verecekleri güne kadar herkes şovunu sergilemenin peşine düşmüş. Ama siyaset sahnesi tiyatro sahnesine benzemez. Söylediğiniz her söz milletedir. Söylenen her sözü millet üzerine alır. Özür imkânı da yoktur. Siyaset yaparken kem söz söylemek, rüşvet yemeğe benzer. Hani vazgeçseniz de pişman olsanız da helallik alacağınız kişileri toparlayıp onların gönlünü alamazsınız ya. O yara hep açık kalır.
Ne demiş meşhur Yunan Filozofu Aristo. “İnsan siyasal bir hayvandır” Yani insanı insan yapan düşünerek konuşması, hareket etmesi, sabretmesini bilmesi vs. Bunları yapamayıp beynine sıçrayan kanla karışık dürtülerinle hareket edersen siyasal tarafı kalmaz işin. Sinirlendiğinde ağzına geleni söyleyenler siyaset yapamaz. Yaparsa siyaset yere düşer. Yara alır. Bu tür yaralar da kolay kolay kapanmaz. Açık ve galiz bir küfrü duymazdan gelenler milletin bağrında onulmaz bir yara açmıştır. Bu yara seçim zamanı iyice kanar.
Heyecan ve stres siyasetin düşmanıdır dostlar. Dürtüleriyle hareket edenler, sesleriyle ancak kakofoni oluşur. Sabır, sükûnet ve huzurla hareket edenlerin sesleriyle ise senfoni dinlersiniz. Muhalefet bu heyecanı ve stresiyle hiç güven vermiyor. Şiir okuyanı döner dolaşır bu millet baş tacı eder. Yunus’un toprağından olmak böyle bir şeydir. Ancak küfreden adamı hiçbir köyde muhtar bile yapmazlar.
Keşke muhalefet de bir başka senfoni sunabilse bize de biz iki senfoni arasından en güzelini seçebilsek. Nerdee!
Kalın sağlıcakla…