En Eski Galata Kulesi Efsanesi
Galata Kulesi efsaneleri arasında yer alan belki de en ilginç efsane, en eski olanıdır. Bu efsaneye göre Romalılar şuna inanıyorlarmış: Eğer bir kadın ve erkek, Galata Kulesi’ne ilk kez birlikte çıkarlarsa, onlar mutlaka evlenirler… Ama çiftlerden biri daha önce kuleye çıktıysa (başkasıyla ya da tek başına fark etmez), bu tılsım bozulurmuş.
Galata Kulesi’nin Efsane Aşkı
Bu efsane ise daha masalımsı bir hikayedir. Buna göre Galata Kulesi ve Kız Kulesi birbirlerine aşıktırlar. Ama aradakiamansız boğaz nedeniyle kavuşmaları da imkansızdır. Günden güne özlemleri daha artmaktadır. Derken günlerden bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi tırmanır kuleye, Avrupa’dan Anadolu yakasına uçmak üzere. Galata Kulesi’nin ısrarlarına dayanmayarak, kulenin yüzyıllardır biriktirdiği mektupları da yanına alarak kanatlanır ve onları Salacak sahiline yaklaşırken Kız Kulesi’ne bırakır. Rüzgarla savrulan mektuplar dalgaların da yardımıyla Kız Kulesi’ne ulaşır. Aşkının karşılıksız olmadığını anlayan Kız Kulesi, mektuplardan sonra daha güzelleşir. Bu sayede Galata Kulesi de sevgisinin tek taraflı olmadığını anlar. İkilinin birbirlerine karşı hissettikleri bu duygular, onların karşılıklı olarak yüzyıllara meydan okumalarını sağlar…
Galata Surlarının Hikayesi
Kendi zamanında Hristos Surları olarak adlandırılan bu surların 3’ü kara tarafında 1’i de deniz tarafında. Mahalleye giriş ve çıkışlar 12 farklı kapıdan yapılıyordu. Bunların 9’unun deniz yönünde olması, Galata’nın tam bir liman kenti olduğunu destekler niteliktedir.
Baştan sona 14 kilometre civarında olduğu düşünülen Galata surlarının, 10m – 12m yüksekliğe sahip olduğu tahmin edilmektedir. Son kalıntısının 1864’te yıkıldığı biliniyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Kız Kulesi
Osmanlılar Kız Kulesi’ne “imparatorluk” sıfatıyla birlikte sahip oldular. Yani gücünün doruk noktasına yaklaşırken! Dolayısıyla ne şehri fetheden Fatih Sultan Mehmet Han ne de diğer padişahlar burayı savunma amaçlı kullanmadı. Zaten Rumeli ve Anadolu Hisarları varken gerek de yoktu.
Fatih dönemi tarihçileri, burada sultanın emriyle yeni bir kule yapıldığını yazarlar. Ne amaçla kullanıldığını kesin olarak öğrenemedim. Muhtemelen yine gümrük kulesi olarak vazife yapmış olmalı. Bu kule, zaman zaman diğer yazılarımda da hatırlattığım ve İstanbulluların “Küçük Kıyamet” dedikleri 1509 depreminde zarar görmüş. Yine bir çok eseri onaran dönemin meşhur mimarı Hayrettin tarafından onarılmış. Bundan yaklaşık 200 yıl sonra ise fener olarak kullanılmaya başlandı. Bu seferde kullanılan kandil yağı nedeniyle tutuştu ve yandı. Yerine yapılan yeni kule ise kagir olarak inşa edildi.Kız Kulesi, çeşitli dini ve diplomatik törenlerde top atışı için de kullanıldı. Kimi Sultanlar ise burayı bir seyir mekanı ya da dinlenme alanı olarak kullandılar. Bir hikayeye göre Sultan 1.Abdülhamit, burada rüzgar ve dalga sesleriyle neredeyse sabahlamıştır. 1.Mahmut ise Kız Kulesi’nde, rüşvet aldığı iddia edilen bir Darüssade ağasını idam ettirmiştir.
Kız Kulesi’nin bana göre en ilginç görevi, 19.yy’da İstanbul’da yayılan bir veba salgını esnasında hastaların tecridi için kullanılması olmuş.