GDO’lardan Nasıl Korunalım?
Suni yemlerle beslenen hayvanların ürünlerinden uzak durmalıyız. Bunun yerine, doğada serbestçe gezinen hayvanları ve açık deniz balıklarını tercih etmeliyiz.
İthal ürünlerden mümkün olduğunca kaçınalım. Orijinalinden farklı renklere veya özelliklere sahip ürünleri almaktan sakınmalıyız.
Hazır gıdaları tüketmektense, evde sağlıklı alternatifler hazırlamaya çalışmalıyız. Özellikle çocuklarımıza erken yaşlarda bu alışkanlığı kazandırmaya özen göstermeliyiz.
Almayı düşündüğümüz ürünlerin etiketlerini dikkatlice okuyalım. Mümkünse organik seçenekleri tercih etmeliyiz.
Mısır ve soya içeren yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz ve fruktoz gibi gıdaları tüketmemeye özen gösterelim. Bu gıdaları almadığımızda, üreticiler de zamanla kullandıkları bu maddeleri değiştirmek zorunda kalacaktır.
Antioksidan özellikleri ile bilinen zerdeçal, zencefil, yeşil çay, enginar, sarımsak ve mor meyvelerden bolca faydalanmalıyız. C vitamini, D vitamini ve CoQ10 gibi besin destekleri de bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye ve toksinlerden arınmamıza yardımcı olabilir.
**Ülkemizdeki Durum**
GDO’larla ilgili 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 18 Mart 2010'da kabul edilerek 26 Mart 2010 tarihinde T.C. Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu kanuna göre, bir ürünün GDO’lu sayılabilmesi için belirlenen eşik değer %0,9 olarak saptandı; bu oran Avrupa Birliği tarafından da kabul edilmektedir. Bu eşiği aşan GDO içeren ürünlerin etiketlerinde bunu belirtme zorunluluğu getirildi. Ülkemizde GDO’lar yalnızca hammadde ve yem olarak ithal edilebiliyor; GDO’lu bitki ve hayvan üretimi yapılmıyor. Ayrıca, GDO’lu ürünlerin bebek mamaları, bebek formülleri, devam mamaları ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanımı da yasaklanmıştır. 1986 yılından itibaren Türkiye’ye önemli miktarda transgenik tohum girişi olduğu bilinmektedir.