USD 34,57
EUR 36,01
ALTIN 2.995,98
BIST100 9.484

CHP HAKİKATİ NE ZAMAN MERKEZİNE ALACAK?

Editör Fokus

Editör Fokus

11 Ağustos 2022 | 01:26

Yunan filozof Herakleitos, “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” diyor.

Ahmet Hamdi Tanpınar ise, “Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendisine dokunmasın” sözünü not düşüyor.

Biri batı diğeri ise şarkın iki farklı görüşü değişimi farklı açılardan nesnel bir form olmaktan çıkarıp yaşayan bir özneye dönüştürüyor.

Değişim aslında yaşıyor. Ama yaşadığı nispette de kendi içinde bir benzerlik barındırıyor.

Belki bunun için Seyyid Kutub ise değişimi cahiliye ile örneklendirerek, cahiliyenin salt bir kuram olmadığını ve her devrin formuna göre şekil değiştiren bir özelliği olduğunu ifade ediyor.

Değişimin felsefesini uzun uzadıya konuşmak istesem de, değişimin doğasını bu referanslarla sona erdirip bunun görünürlüğünü siyaset üzerinden okumak istiyorum şu an.

Siyaset çok kez dönüşmek ya da değişmek zorundadır. Devrin şartlarına uyum sağlamak, rakiplerine göre konum almak ve asıl kitlesine doğru olarak ulaşmak için buna mecburdur.

Türkiye’de siyasetin değişimi dendiğinde aklımıza doğrudan CHP’nin gelmesi tesadüfi değil.

Milliyetçilikten ulusalcılığa, halkçılıktan enternasyonele, soldan sosyal demokratlığa durmaksızın kendini anlamlandırma söylemini bulmaya mecburdur CHP.

CHP’nin değişim argümanı tarihi ile oldukça yakın yaşlara sahip.

1950’lerde Adnan Menderes sandıktan galip çıktıktan sonra Cumhuriyet ile yaşıt olan, Türkiye’nin kurucu partisi, kendi içinde büyük bir tartışmaya giriyor mesela.

Parti içerisinde ciddi bir şekilde uzun yıllardır devam eden sürecin ancak yenilenme ile yeni bir boyuta taşınabileceği konuşulmaya başlanıyor.

Hatta partide yüksek sesle “Partiyi kapatıp yeni bir parti açalım” sözleri yükseliyor.

Bu tartışmaların sonunda halktan kopukluğu kabul eden parti, kurultaydan yeni bir parti ile değil ama yeni bir sistemle devam etmem kararını çıkarıyor.

Partide 3’lü bir sac ayağı sistemi ortaya çıkıyor: Genel Başkan, Genel Sekreter ve Parti Meclisi.

Bu CHP’nin uzun yıllar devam edecek sisteminin ilk adımıdır. Ancak halkla bütünleşme adına bu 3’lü sistem pek işlevsel olmaz.

Zira delege sistemi CHP’yi halka değil, doğrudan partinin içinde yapılan siyasi rekabetlere yöneltmiştir.

Bu yönelişler siyasi partilerde liderlik üzerinden yaşanan kopuşları CHP’de ideolojik ayrışmaya götürür.

İçinden çok sayıda parti çıkan CHP, liderlikle değil partinin felsefesi ile bağdaşmayan yenilikçi fikirleri pek barındıramaz.

O açıdan da 1950’de başlayan “Değişim” sloganı CHP’de asla bitmez ve parti hep yeni değişim ile açılımlara aç bir hale dönüşmek zorunda kalır.

CHP için değişim hiç bitmeyen bir devinimdir zira esasında, yatağına kırgın bir nehirmişçesine hakikat burada yerini tam bulmuştur diyebildiğimiz çok az bir dönem vardır.

Bunun için CHP’ye gazeteciler “Kurultayların partisi” der. Kurultayların çokluğu CHP içinde parti içi demokrasiye yorulurken, tarafsız gözlemler “Değişimin ihtiyacına” işaret eder.

CHP için halkın evine galoş giyerek değil ayakkabıları çıkararak girmek de bir değişimdir, muhafazakarlığı anlamak için rejimin yorumlarını farklı şekillerde tercüme etmekte.

CHP değişmeye mecburdur çünkü tekillik üzerine kurulmuştur.

CHP’nin siyaset bilimlerinde tez olarak fazlasıyla irdelenmesi gereken değişiminin son halkası ise bugüne kadar ki hepsinden farklı.

Karşıtlık…

Evet karşıtlık.

CHP bugün kendini tamamen karşıt olmak üzerinden tanımlıyor.

Bu karşıtlık fikri CHP’yi her türlü oluşuma yaklaştırıyor. Zira CHP’nin yeni dönüşümü bu kez tek bir noktada yani karşıtlık fikri üzerinde konumlanıyor.

Bu karşıtlıkla CHP, geçmişinde dışladığı fikirlere bir yol arkadaşlığı misyonu da biçiyor, ulus devlet çizgisindeki uç fikirlerini enternasyonallikle harmanlayarak en marjinal siyasi görüşleri de “özgürlük” perspektifine de alabiliyor.

1950’lerde “Kapatıp yeni parti açalım” fikrinde vücut bulan değişim isteği, bugün “karşıtlık” parantezinde herkesle iç içe geçmesine indirgeniyor.

Yani CHP, bu kez dönüşümünü tekilliğinden taviz verip marjinalleşerek yaşıyor.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu son yıllarda ilginç çıkışları tesadüfi yapmıyor.

Tehdit ederken, iddia ortaya atarken yada bir söylem de bulunurken gerçekleri göz ardı edebileceğini keşfettiğini adeta ilan ediyor.

Bu yeni dönüşümün “karşıtlık” teorisine göre CHP, her türlü iddia ve bilgiyi “hakikat” olup olmadığına bakmaksızın dolaşıma sokabiliyor.

CHP’nin PR’cıları Baudrillard’ın “Simülasyon Kuramını” o kadar iyi yansıtıyorlar ki, bir olayın hakikat olup olmamasına değil; insanların onu konuşup konuşmadığına ya da gerçek olarak adlandırıp adlandırmadıklarına bakıyor.

Belediye Başkanının evinde takım elbisesi ile darbe girişimini takip eden Kemal Kılıçdaroğlu’na 15 Temmuz kahramanı dediğiniz de bunun gerçek olmadığı gün gibi ortadayken, bunun gerçek olmaması önemsenmiyor.

Önemli olan bunun konuşulması: “TV başında bir demokrasi kahramanı…

“Karşıtlık” kapsamında CHP, söylemlerinin hakikat olmasına değil dolaşıma girmesine odaklanıyor.

Gibi dizinden bir replik sanki her şey: “Hakikatlerin bir önemi yok ki. Genel kanı neyse onu yaşıyoruz.”

İşte CHP, hakikate değil genel kanıya oynuyor.

Ve CHP bu kez dönüşümünü “Kazanmak için hakikati yok sayabiliriz” diyerek gerçekleştiriyor.

Bakın güncel bir örnek verelim.

Kemal Kılıçdaroğlu, YSK’nın bile elinde olmayan veriler bizde var dedi.

Google’yın haberleri görürsünüz.

Bu açıklamaya ortalığın ayağa kalkması lazım. Ki iktidar cephesinden ciddi bir tepki hemen yükseldi zaten.

Alenen seçime müdahale, yetki gaspı hatta, veri hırsızlığı ile elde edilebilecek skandal bir şeyden gayet normal bir durum gibi övünerek bahsediyor.

YSK’nın elinde olmayan verilerin CHP’de ne aradığını partiden kimse sormuyor mesela?

Bir kişi de çıkıp, “Devletin resmi kurumundan edinilmesi gereken veriler onlarda bile yoksa bizde nasıl var?” demiyor.

Bu bilgiler CHP’nin elinde belki var belki yok.

Varsa suç.

Yoksa da, “Biz en mahrem bilgileri devletten bile önce edinecek kadar güçlüyüz” mesajı veriyor.

CHP, “karşıtlık” fikri üzerinden her türlü manipülasyonu yapma, gözdağı verme, hukuksuzluğu bile ifşa etmekte beis görmeyecek noktaya gelmiş durumda.

Bu karşıtlık o derece ki, kendini anti emperyalist bir çizgide konumlandıran parti, siyasi iktidarı batıya şikayet edip destek isteyebilecek noktaya gelip, ulusal güvenlik noktalarından bile taviz vererek siyaset yapabiliyor.

Yalanı kolayca dolaşıma sokup, çamurun izinin kalmasını yegane amaç olarak belirliyor.

Suriyelileri seçmen yapıp seçim kazanacaklar diye yaygara kopartırken şimdi ise “O kadar Suriye ve Afganlı seçmen yokmuş” diyor.

Bir iddia, bilgi yada iftirayı kolayca dolaşıma sokup bunun algı olarak yerleşmesi onlar için yetiyor.

İktidara giden yolda her şey mübahtır diyen CHP, “karşıtlık” üzerinden kendini adeta bir harp alanında görüp yaptığı her şeyi meşru görüyor.

Ve kendi partilerinde bu durumdan rahatsız olanlar bile bu duruma tek kelime etmiyor.

Peki bu ne kadar devam eder…

Türkiye’nin ilk siyasi partisi, mevcut siyasi iktidara karşıt olmak için hakikatten, ilkelerinden ve var oluş gayesinden daha ne kadar vazgeçip buna “Değişim” diyebilir…

İşte CHP’lilerin kendisine sorması gereken asıl soru budur…

Yalanı merkezine alan bir siyaset değişmeye mahkumdur.

Bakalım CHP, hakikati merkezine alana kadar daha ne kadar taviz verecek…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Tüm Yazılar