Merhaba dostlar!
Öncelikle bana bu güzide haber sitesinde düşüncelerimi paylaşma imkanı veren "Grup Anadolu Medya" ailesine teşekkür ederim.
Bundan böyle her hafta sağlığımız, vaktimiz elverdiği sürece “ortaya karışık” yazılar ile birlikte olacağız inşallah!
Yazımıza başlamadan önce, öncelikle ilkelerimizi ortaya koyalım.
Elbette kimden gelirse gelsin, iyiden güzelden “tarafız” ama yazılarımızda hiçbir siyasi parti, mezhep, grup, hizbin sesi olmayacağız.
Kimse mutlak dostumuz ve düşmanımız değildir. Gözeteceğimiz tek husus hakkın, haklının sesi olmak. Bu manada ortak değerlerimize sahip çıkan kim olursa olsun dostumuz, bu milletin değerlerini hiçe sayan herkes de fikri hasmımızdır.
Haksız olan kimse bizden bile olsa karşı çıkacak, haklı olan bizden olmasa da sahip çıkacağız.
"Bizden" kastımız insanı esas alan evrensel kabul görmüş ilkeler ve milli değerlere sahip çıkan herkestir.
Kimseye hakaret etmeyecek, kimseye itibar suikastinde bulunmayacak, kimseye kin gütmeyeceğiz.
Beşeriz, beşer olmanın gereği olarak hatalarımız, yanlışlarımız elbette olacaktır. Hakaret, küfür vs. olmadığı müddetçe her türlü görüş, düşünce ve eleştiriye açığız. Ama şahsımıza, ailemize ya da değerlerimize hakaret eden kişilere karşı da tüm yasal haklarımızı sonuna kadar kullanacağız
Meselelere yaklaşımımız Yunus Emre'nin,
"Ben gelmedim davi için
Benim işim sevi için.
Gönüller dost evi için,
Gönüller yapmaya geldim" şiarında gizlidir.
* * *
MÜLTECİLER GÖNDERİLMELİ Mİ?
Tabi ki Evet,
Her şey yerli yerinde güzeldir. Taş yerinde ağırdır.
Dünyanın en güzel yeri insanın kendi ülkesi, kendi şehri, kendi köy ve kasabası ve kendi evidir.
Ve bir yere gitmenin en güzel yanı dönecek bir yerinin olmasıdır.
Ancak, bugün bazı kesimler tarafından dışlanan, hakarete maruz bırakılan bu insanlar güle oynaya keyif çatmak için ülkemize gelmediler. Savaş, yokluk, yoksulluk onları göçe mecbur bıraktı.
Yoksa hiç kimse durduk yere ekmeğini, aşını, evini, bağını, bahçesini bırakarak başka bir yere sığınmacı olarak gitmez.
Türk milletinin genetik kodlarında merhamet, şefkat, cömertlik ve misafirperverlik vardır.
Bu nedenle de milyonlarca muhacir kardeşlerimize kapısını ve gönlünü sonuna kadar açmış ve bu insanlık sınavından başarı ile geçmiştir.
Sosyal medyada yayınlanan ve belli merkezlerde kurgulandığı açıkça belli olan provokatif paylaşımların çok büyük bir çoğunluğu dezenformasyon amaçlı olup yeni 6-7 Eylül olayları, Kahramanmaraş, Sivas, Çorum olayları gibi toplumsal felaketlere zemin hazırlamak maksadıyla kasıtlı dolaşıma sokulmaktadır.
Ve bu paylaşımların yüzde 90’ın dezenformasyon amaçlıdır.
Ancak aziz Türk milleti son yirmi yıldır defalarca denenen bu oyunlara artık kanmayacak kadar akl-î selim sahibidir.
İnanıyorum ki hükümet bu sorunu da uhûlet ve suhûletle kimseyi üzmeden, kırmadan çözecek, göçmenleri kendi vatanına, köyüne kavuşturacak ve sürecin sonunda inşallah “iki devlet bir millet” diyen Azerbaycan, “üç devlet bir millet” diyen Pakistan ve KKTC gibi yeni bir kardeş ülkemiz daha olacak ve hinterlandımız önümüzdeki yıllarda inşallah tüm Asya ve Afrika’ya yayılacaktır.
Allah Türk Milleti’nin mazlum milletlere olan vefa ve merhametinin ecrini kat be kat fazlası ile verecektir.
Yeter ki, bizler merhamet duygumuzu kaybetmeyelim.
Sabredelim.
Meseleye cüzdandan değil vicdandan bakalım.
YUVARLAK MASA
Hayır, başlığı yanlış yazmadım.
Masada, birbirine benzemez 6 siyasi parti olduğunu ve bu yüzden masaya “6’lı masa” dendiğini biliyorum.
Ancak son günlerde DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın kendi isimleri ile seçime girme kararı vermesinin ardından Gelecek Parti lideri de aynı minvalde açıklamalar yaptı.
Hâl böyle olunca “masa dağılıyor mu?” soruları da dile getirilmeye başlandı.
Bu soruya cevabımız, “masa ne zaman birleşti ki?”
Hem masa dağılsa da dağılmasa da yeni görüşmelere devam edilse de edilmese de bu masadan bir şey çıkmayacağı ortada…
Çünkü bu masada konuşulanlar milletin gündemi değil.
Ortada bir sürü ekonomik ve siyasi problem var ama onların umurunda bile değil.
Ne ekonomi ile ilgili ne iç ve dış siyasetle ilgili ortak noktada birleştikleri tek bir meselede çözüm önerileri de yok.
Biri özelleştirmeci diğeri devletçi, biri İstanbul Sözleşmesi geri getirilsin diyor diğeri hayır diyor.
Bu kadar farklı yaklaşımlar arasında onları bir araya getiren tek motivasyon “Erdoğan düşmanlığı”
Ve birde sistem değişikliği…
Neymiş? Parlamenter sistemi yeniden geri getireceklermiş.
Nasıl olacakmış peki?
SP lideri Sayın Karamolla'nın ifadesine göre önce ortak bir aday belirleyeceklermiş, sonra bu kişiden “seçildikten sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi yeniden getireceğine” dair taahhütname gibi bir şey alacaklarmış. Sonra da parlamenter sisteme geçilecekmiş.
Nasrettin Hoca’nın alacağını isteyen alacaklıya, “biraz sabret şuraya çalı diktim, onlar büyüyünce buradan geçen koyunların tüyleri buraya takılacak bende onları toplayıp sattıktan sonra sana borcumu ödeyeceğim” fıkrası gibi.
Peki bu kişi seçildikten sonra “Ben %50'nin üzerinde oy alarak seçildim. Niye parlamenter sistemi getirip de milletimizin bana verdiği yetkiyi paylaşayım?” diyerek yetkisini paylaşmak istemez ve Parlamenter Sisteme dönülmesine rıza gösterilmezse ne olacak?
Sayın Karamollaoğlu bunun cevabını veremiyor.
Çünkü bu masanın tek bir gayesi var: “Erdoğan’ı ne olursa olsun devirmek.”
İttihatçı dedeleri de aynı gayeyi gütmüşlerdi. Abdulhamid Han’ı devirdikten sonra “peki bundan sonra ne olacak” diye soranlara “valla bizde bilmiyoruz. Biz sadece Abdulhamid’i devirmeye odaklanmıştık. Sonrasını hiç düşünmemiştik” demiş ve ülkeyi kaosa, karanlığa, yok oluşa sürüklemişlerdi.
Bunlar da aynı.
Hiçbir şey için derde deva tek bir çözüm önerileri yok.
Odaklandıkları tek bir şey var. “Erdoğan’ı devirmek”
“Ya Sonra?”
“Hiç!”
İMAMOĞLU
İçinde yaşadığımız coğrafyanın ilginç bir özelliği vardır: "insanları putlaştırma" eğilimi.
Bu coğrafyada Firavun, Nemrut, Yunan tanrıları vs. gibi bunun bir çok örneğini görebilirsiniz.
Hz. Ömer'in deyimiyle “helvadan putlar yapıyor, tapıyor sonrasında da onu yiyoruz.”
İmamoğlu'nda da aynı süreç işledi.
İmamoğlu "İstanbul'un yeni fatihi", "Türkiye'yi Erdoğan'dan kurtaracak kahraman", yüzünde "Rabbi Yessir görünen" lider gibi sözlerle şişirilip putlaştırılınca zaten yüksek olan egosu tavan yaptı.
Bu şişkin egoyla Genel Merkez yönetimini de deyim yerinde ise yok sayarak Karadeniz gezisine çıktı. Büyük bir lider edasıyla mitingler düzenledi, açılışlar yaptı.
Eh bu adeta bozuk para harcar gibi adam harcayan CHP genel merkezi için bardağı taşıran son damla oldu.
Artık helvadan putun yenme zamanı gelmişti.
Düğmeye basıldı ve İmamoğlu balonu patlatıldı.
Cumhurbaşkanı olmayı düşleyen İmamoğlu bu anlamsız Karadeniz gezisiyle bırakın Cumhurbaşkanlığını, ikinci dönem belediye başkanlığını da riske attı.
Sayın İmamoğlu önümüzdeki CHP kongresinde Muharrem İnce gibi lavaboya yakın bir yerde bir sandalye bulabilirse ne ala.
***
Peki, “İmamoğlu’ndan sonra sıra kimde?” derseniz.
Yenilecek helvadan bir put daha daha var ortada,
Mansur Yavaş!
İmamoğlu'na göre daha derin bir siyaset yürüten, tek marifeti susmak olan başka da hiçbir hizmetini, marifetini görmediğimiz Mansur Yavaş'ın da balonu pek yakında kendisini oraya getirenler tarafından patlatılacaktır.
Hiç şüphesiniz olmasın!
HAFTANIN SÖZÜ:
Yenilmez olmayı istiyor musunuz? O zaman, üzerinde gerçek bir kontrolünüz olmayan şeylerle mücadeleye girmeyin.
(Epiktatos)