Ukrayna’daki savaşın faturası Almanya’ya kesildi. Avrupa Birliği 720 Milyar Euro yardım paketini onayladı. Bu yardım ve yeniden inşa paketinin büyük kısmını Almanya’nın karşılamasına karar verildi. ABD’nin emri ve İngiltere’nin arka plandaki tezgahıyla Almanya kendini savaşın lojistikçisi olarak buldu.
Yani olay ne demokratikti ne de insani değerlerle açıklanabilecek bir hikâyeye uyuyordu. Ortada kaba ve sert bir gerçeklik vardı: ABD “biz onlarla (üçüncü dünya ile) savaşırken sen paraları kasaya doldurdun, şimdi getir paraları” diyerek, mafya usulü haraç kesip kesin emir vermişti.
Net biçimde olan şey buydu. İlginç olan şey ise; Almanya’daki neredeyse tüm Akademisyenler-Entelektüeller-Aydınlar-Meyda-STKlar, son derece kaba olan bu gerçekliği farklı biçimde (demokratik, insancıl, değerler üzerinden) sunma yarışına girmeleriydi ve algı operasyonuna topluca katılım sağlamalarıydı.
Bizlere (“üçüncü dünyadakilere”) anlatılan düşünce özgürlüğü- bireysellik, bilimsellik vb. mitler, birden buhar olup uçmuştu. Yani devlet(ler)in pozisyonlarından “yeni gerçekliğin yaratımı” söz konusuydu.
Almanya böyle ise Avrupa dışındaki ülkelerin ne felaket ile karşı karşıya kalacağını düşünmek hiç de zor görünmüyordu.
Almanya’ya kesilen hesap ne ilkti ne de sondu. 2.Dünya Savaşından sonra Yahudiler için çok büyük bir hesap ödedi. Neredeyse tek başına Terör devleti İsrail’in maddi destekçisi oldu-yapıldı. Almanya’nın İsrail’in devlet olarak kuruluşunda en büyük maddi kaynak haline gelme sürecinde; bizlere anti-şiddetin filozofu olarak sunulan Hannah Arendt’in rolü azımsanamayacak ölçüde önemliydi.
ABD’deki Yahudi Vakıfların aracılığıyla Yahudiler için kasiyerlik yapıp “alacakları” topladı. Yani dünyanın en büyük şiddet ve terör devletinin kurulmasında büyük emekleri oldu. Arendt konusu, zihinsel köleliği benimsemiş ülkelerde nedense hiç bilinmiyorken ve gündem olmamışken, sistem’e rağmen Batı’da bazıları bunu delilleriyle ciddi şekilde ele aldı, yazıp çizdi.
Lakin kesilen toplu hesap sadece başlangıçtı. Almanya’da üretilen her Mercedes ve BMW’ için belirli miktarda para-kesinti bugün halen Yahudilere aktarılıyor.
ABD askeri üstlerinin dünyada en fazla Almanya’da olması, garipsenen bir durumken “ABD uşağı” denilince sadece belirli başlı ülkeler devletler akla gelmesi ayrıca düşündürücüdür.
Yani siyasi gerçekler imajlarla oluşturulmaya ve geçerli kılınmaya çalışılan gerçeklerle hiçbir şekilde örtüşmeyen bir mesafeye sahiptir ve bu mesafe kendilerini efendi sanan sistemin (Batı’nın) kusurlarını gizlemeyi de temin ve tesis eder.
Şimdi “Ne olacak bu Almanya’nın hali?!” diye, dert edinildiğinde; karşımıza bizleri de bir şekilde ilgilendirecek garip sonuçlar çıkar;
a) Sistemin en büyük ve önemli ayağı iken, kurbanı da olabilirsin yahut İngiliz-Yahudi medeniyeti içinde Alman dahi olsan hiçbir zaman onlar gibi olamazsın
b) Devlet(ler) ne halt işlerse işlesin o nasıl anlatıyorsa geriye kalanların hakikati sadece O’dur
c) Zenginlik bir devlet için önemlidir fakat başlı başına yeterli değildir; mesela; körfez ülkeleri, Suud-Katar-Bahreyn-BAE ve bazı zengin Uzakdoğu ülkeleri …vb gibi
d) Ülken ve vatanın için çalıştığını düşündüğünde başka yerler için çalışmış, onlara hizmet etmiş olabilirsin
e) çalışmanın kendisi her zaman kişileri de ülkeleri de kurtaramaz yani boşa /boşuna çalışma
f) kimse devlete akıl veremez fakat en yüksek imkan ve kabiliyette olması beklenen “devlet aklı” en aptal işleri yapar; daha kötüsü yaptığı aptal şeyler, yönettikleri açısından zulüm olarak tecrübe edilir
g) dünya üzerinde Anti-amerikancı hareketleri finanse etmeyen ve örgütlemeyenler, daha büyük hesapları ödemek zorunda kalır (bakınız dünya siyasi tarihine)
Almanlar genel olarak kendilerini dünyada en akıllı insanlar olarak görürler; özgüvenleri oldukça yüksektir fakat bunca akıl ve çalışmaya karşılık büyük bir hizmetçi olmaktan kurtulamazlar.
Demek ki; “ne olacak bu Almanya’nın hali?!” sorusunun cevabını, bir Kürt atasözünde bulabiliriz: “Hayvanların en uyanığı Tilkidir; onun da postu her yerdedir!”
Ukrayna Savaşı için küçük bir not: Avrupa’da Ukrayna savaşına verilen desteğe ve ABD yaptırımlarına tepki çığ gibi büyüyor.
Sokaklarda (Köln’de Prag’da) gösteriler var fakat Türk medyası bir tanesini bile gündeme gelmedi. Türkiye’deki AB lobisi-İngiltere ve ABD lobisinin gücü inanılmaz bir şekilde kendini burada gösterdi ve gösteriyor.
Öte yandan savaş Ukrayna’da ortaya çıkmasa “sıranın” kaymasını sağladı. Sıra, İslâm coğrafyasının en önemli yerlerinden biri olan Lübnan’daydı.
O sıranın kaçırılması- kaçması, Türkiye’deki Ukraynacıların canını çok sıkmış gibidir. Oysa genel hesap; İslam coğrafyasının sürekli bir şekilde şiddet ve savaşın içinde olması, şiddetin ve savaşın onun için değişmez bir kader olmasının sağlanmasıydı. Dolaysıyla Batı’ya sıçramış her şiddet ve savaş bu hesaba göre sapma olarak görülür.