Çok değerli Okuyucular,
Nasreddin Hoca gece yarısı sokakta bir kavga sesi duyup dışarı çıkmış ve kavgayı ayırmak için araya girmiş. Üşümemeyim diye de yorganını omuzlarına almış. Kavgayı ayırmış ayırmasına ama kavga edenler çekip gittiğinde, eve dönerken yorganının çalındığını fark etmiş. Anlayacağınız “yorgan gitmiş, kavga bitmiş.”
Türkiye esnek bir cenderenin içine yerleştirilmiş sıkıştırılıyor. Doğrusu bu cendereye kendi isteğiyle girdi. Ben bölgenin bağımsız ve kendi menfaatlerine göre hareket eden lideri olacağım dedi. Bunun da gereğini son 10 yıldır yapıyor. İkinci Abdülhamit gibi uluslararası güçlerle farenin kediyle oynadığı gibi oynuyor. İki kocaman fareyle oynamak öyle kolay değil elbette.
Amerika Birleşik Devletleri; Biden geldikten sonra NATO şemsiyesini açtı ve Balkanlardan yola çıktı. AB’yi arkasına aldı. Akdeniz’de Yunanistan’ı kuklaya çevirdi. Fransa’yı söylenileni yapan değersiz bir köle gibi kullanıyor. Fransa’nın izinsiz Avusturalya ile anlaşma girişimlerini duyunca bastı fırçayı. Biraz Almanya’da zorlanıyor ama yine de istediklerini yaptırıyor. İngiltere’ye karşı değersiz muamelesi yaptığı için çok pişman. İngiltere’yi yeniden arkadaş ve dost olarak kazanmak için akıllıca hamleler yapıyor. İsrail’in güvenliğini önceleyen saçma politikalarını geri plana almış görünüyor. Düşman olarak Müslüman coğrafyayı değil de yeniden Rusya’yı gösteriyor. Tüm batı blokunu ve NATO şemsiyesini ittifakla Rusya karşısında toparlamaya çalışıyor. ABD’ye göre formül basit: Rusya’yı hedef göstererek Türkiye’nin alanını daraltmak ve Türkiye’yi zamansız tercih yapmaya zorlamak.
Doğrusunu ararsanız Rusya böylesine büyütülüp hedef gösterilmekten pek memnun. Düşünsenize, NATO’nun ve ABD’nin tehditlerini ve genişleme isteklerini bahane ederek güvenlik politikalarını hayata geçirme fırsatı buluyor. Belarus’u, Ermenistan’ı Azerbaycan’ı, Kazakistan’ı Ukrayna’yı baskı altına alıyor. Zaten planladığı Rusya’nın eski coğrafyasını Batı’dan geri alma siyasetini tıkır tıkır işletiyor.
Bu yorgan kavgasını Türkiye görüyor ve kavganın içine girip yorganı kaptırmak istemiyor elbette. Uzaktan yapmayın etmeyin diyerek ikisinin birleşip kendisine yönelmesi durumunda pozisyon almayı daha fazla önemsiyor. Bir de bunlar kavga ederken zaman kazanmayı, İngiltere ile hareket ederek daha farklı yollarla Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’da güçlenmeyi hedefliyor.
Rusya ve ABD Türkiye olmadan bölgede hiçbir politikayı başarıya ulaştıramaz. Türkiye’yi yanına almak zorundalar.
Rusya; Libya’da, Bosna’da, Bulgaristan’da, Sırbistan’da, Suriye’nin Kuzeyinde, Kırım’da, Karabağ’da gerilim hatlarını canlı tutarak ve enerji ortaklıklarıyla Türkiye ile uzun vadede koparılamaz bağlar kurmaya çalışıyor. Türkiye’nin tam teslimiyetle NATO güdümüne girmesini felaket olarak görüyor.
Amerika ise bir an önce Recep Tayyip Erdoğan iktidarından kurtulup Rusya’nın egemenlik alanını iyice daraltmak istiyor. İktidar, oturup aralarında Türkiye’yi paylaşma görüşmeleri yapmalarının önündeki en büyük engel. İktidar değiştiği anda Rusya NATO ile yüzleşebilir. Türkiye’nin tamamen kaybedilmesine karşı paylaşma politikasına dönebilir. ABD ile anlaşmaya razı olabilir.
Bu hafta ani gelişen Kazakistan karışıklıklarını bu çerçevede okumak gerek. Soru şu: “Türk Devletleri Teşkilatı Batının Rusya ve Çin hattına soktuğu bir hançer mi olacak yoksa Orta Asya, Çin, İngiltere ve Rusya’nın ABD güdümündeki Batı bloğuna soktuğu bir hançer mi olacak? Üçüncü bir soru daha sorayım: Yoksa Türkiye, iki bloğu kaynaştırma misyonuyla üçüncü bir blok olarak mı ortaya çıkacak? Hepimiz üçüncü ihtimali seçiyoruz değil mi?
İktidarın topu sürmesi ve kaleye gol olarak göndermesi yani üçüncü ihtimali başarması engellenmeye çalışılıyor. ABD iktidara karşı şu anda futbolda “durum bozma” “futbolcunun faul yapmadan dengesini bozma” “şut atmasını engelleme” taktiğini uyguluyor. 15 Temmuz’da ceza alanında açık faul yaptı ve cezayı kestik. Golü yedi. Şimdi İngiltere’yi de yanına alarak usulüyle iktidarı devirmenin peşindeler. Ancak Türkiye, boş alana kaçmayı iyi biliyor ve Ortadoğu’daki yakınlaşmaları artırarak ittifak alanını genişletiyor.
Ekonomide yaşadığımız hikâye budur. İktidarın durumunu ve dengesini bozmak, düzgün bir vuruşla gol yapmasını engellemek. Bunu yaparken de seyirciyi kaybetmemek tabii. Gladyatör Filminde Maksimus arenaya çıkarken arkadaşı ona şöyle diyor: “Dostum kavgayı boş ver, tribünleri kazanmaya bak.”
Seçim virajına doğru hızla yaklaşırken millete yukarıdaki çerçeveyi iyi anlatmak gerek. Şehit ailesine küfreden, TBMM’de el hareketi yapan ve teröristlerle sarmaş dolaş olan bir ittifaka destek verdiğinde hikâye ne yöne gider, milletin hali nice olur? Düşünmeliyiz.
Kalın sağlıcakla…