Avusturyalı bir rahip ve bilim insanı olan Gregor Johann Mendel, 1865 yılında bezelyeler üzerinde bir dizi deney yapar. Sonraki nesillerin özelliklerini belirli yasalara dayanılarak miras alındığını ispatlar. Kalıtım biliminin, bu çalışması insan genomu üzerindeki bilimsel çalışmaları artırmıştır. İnsanların kişisel özelliklerinden birçoğunun kalıtsal olduğu ortaya çıkmıştır. Elbette insanların yaşadığı çevre, aldıkları eğitim ve yetişme koşulları kişiliklerin şekillenmesinde önemlidir. Genel kabul; dış etkenlerin kalıtsal kişilik özelliklerini ancak törpüledikleri yönündedir.
Bilim, ortaya atılan bütün tezleri kanıtlamaya mecbur bırakır. Bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu ilk insan türleri olan; Homo Heidelbergensis, Rudolfensis, Habilis, Floresiensis, Erectus, Neanderrthalensis ve Homo Sapiens’i bir kenarda bırakalım. Birçok inanç sisteminde anılan Hz. Âdem’in yaratılışı, insanlığın başlangıç hikâyesi olarak kabul edilir. Hz. Âdem yeryüzüne eşi Havva ile birlikte indirilir. Yaratılışın başlangıç öyküsü menkıbelerde nüans farkları oluştursa da anlatım kökü birbirine benzer. Hz. Âdemin Hâbil ve Kâabil adında iki oğlu vardır. Gerekçeler değişse de Kâbil bir şekilde Hâbil’in ölümünden sorumlu tutulur. Bu kısa öyküden insanlık neslinin kişilik karakteri kötü olan Kâbil’in soyundan geldiği anlaşılır. Şimdi Gregor Johann Mendel’e sormak lazım İnsan genomu; baskın karakter olarak görünen Kâbil’in genlerinden ne kadar beslendi. Mendel yasalarına göre bu sorunun cevabının bizi nereye götüreceği bellidir. Görüşün isabeti konusunda tartışmalar yapılabilir. Hâbil’in Kaâbil ile başlayan kısa öyküsünden Hâbil ile ilgili bazı kişilik özellikleri elimizde bulunmaktadır; İlaha tam itaat, kanaatkâr, dürüst, cömert, ölümüne iyilikte ısrar…Günümüzde bu özellikleri steril olarak bir karakterde bulmak oldukça güç. Kâbil ile ilgili kişilik özelliklerini bulmakta zorlanılmayacağı herkesin malumu.
Kâbil tek başına kaldıktan sonra yalnızlık duyguları, karşılığı olmayacak bir pişmanlık yaşatmış olabilir. Baskın genlerin pompaladığı dürtüler Hâbil vakasının muhakemesini menkıbelere hapsetmiştir. Husumetin laboratuarında mantık ve muhakeme gücü, şiddeti ve nefreti makul bir vakaya dönüştüre gelmiştir. Birkaç nesil sonra dünya, aynı kökten gelen malum genlerin çoğaldığı bir arenaya dönüşecektir. Husumet laboratuarı kurumsallaşarak seri üretime geçmek zorunda kalmıştır.
Gregor Johann Mendel’in bezelye üzerinde ki çalışmalarına göre sonraki nesillerde çekinik genlerin azda olsa ortaya çıkacağını da ortaya koymuştur. Hâbil’i temsil eden çekinik genlerin farklı tarih ve mekânlarda nüksetmesi bir gösterge olabilir. Gen türlerinin çoğalma algoritması tam olarak anlaşılmasa da tarih ve güncel hikâyeler baskın genlerin hayatı kuşattığı ortadadır. Mucizevî bir şekilde karanlığa ışık saçan çekinik karakter etapları, hayatı gerçek anlamları ile buluşturur. İyinin timsalleri kitlelere dönüşmezlerse de bireysel varlıklarını korumuştur. Tarihteki iyi gen örnekleri ile Mendel’in bezelye deneyleri arasında paralel sonuçlar bulunur. Mendel’in bezelyeleri hepten “sarı ürün” vermemiştir. Sonraki kuşaklarda tekli “yeşil ürünlere” de rastlanmıştır. Yeşil ürünlerde zaman ve mekân sınırlamasının olmadığını tarih ilmi ispatlamıştır. Tarihe iz bırakanlardan biri 1400 yıl önce yaşayacak tüm Hâbillere bir yol haritası sunmuştur.
Efsane bir tarihte Arabistan’ın en “medeni kentinde” bir ses insanları “öğrenmeye” çağırır. Bu bir davet değildir. Kabullenmiş yanlış ezberlerin insanlık abidesinde bıraktığı tahribatı gösterme hareketidir. Bu hareketin genleri; doğru ilaha tam itaat, paylaşımcı, adil, huzur ve güveni vaat ediyordu. Kâbil’den beri süregelen yapıya karşı bu kutsal öğreti içselleştikçe, teoride ve uygulamada karşılık buluyor erdemli bir hayat yaşamın boyutlarını esnetiyordu. Bu tarihte ve öncesinde dünyanın her coğrafyasında öğretim durmaksızın devam ediyordu. Hayata anlam veren değerleri karartan ezberlere dayalı bu öğretim kolaydı. Ancak tuhaf bir durum yaşanıyordu. İyi ve kötü, doğru ve yanlış, ödül ve ceza Kâbillerin elindeydi. Başlarında bir Âdem baba da yoktu. Gerçek tanrı unutulmuş, kendilerine uyumlu tanrılar yaratmışlardı. İnancın sahtesine toptan bir bağlılık, açıklanmaya muhtaç kalmıştı. Anlaşılan işlenen her cürüme meşru bir yol öğrenilmiş ve öğretilmişti.
Arap yarımadasında; herkesin halinden memnun göründüğü, sınıfsal farkların acıyı ve konforu paylaştığı toplumsal bir yapı süregelmektedir. Tıpkı Çin Seddi’nin gerisinde, Ganj Nehrinin kıyısında, Roma’nın Colosseumlarında olduğu gibi. Bu defa şans; Arabistan’ın bu nokta medeniyetine gülmüştür. Yepyeni kavramlar ile herkese haddini ve haklarını bildiren bir öğreti; adaleti inşa ederek toplumsal barışı sağlamıştır. Tekelleşen acı ve konfor hak edenin önüne sunulmuştur. Ancak bu saadet devri, dar bir coğrafyada bir ömürlük kalabilmiştir. Birkaç on yıl içerisinde aktörler değişse de cahiliye dönemini aratmayacak sınıfsal farklar el birliği ile inşa edilir. Öğrenildikçe kazanılan adalet ve barışın dizleri kırılmıştır. Gücün, hakkı ve adaleti boğduğu bir dehlize girilmiştir. Bitmek bilmez bir “imtihan” sendromunda haklar ve hadler ortadan kaldırmıştır. Münevver insanların öğretileri akrobat gösterilerinin gölgesinde kalır. Hayatın algoritmalarından biri bunu bir döngü periyodun da işler. Akrobatlar kutsanmış kavram ve ritüelleri kullanarak kitleleri kolay hipnotize eder. Münevver insanların en büyük sorunu akrobatlar ile aynı kavramları kullanmak zorunda kalmalarıdır. Akrobatların her zaman kitlesel izleyicileri, aydınların ise bireysel takipçileri olmuştur. İzleyici kitle; düşünceden kopuk, ortama kendini kaptırmış, eğlenmenin zannındadır. Takipçi birey; düşüncenin içinde, sorgulayıcı ve anlamanın derdindedir.
Burada Kâbil genlerini taşıyanların yetenek ve mesleklerinden bahsetmediğimiz anlaşılmalıdır. Üstün yeteneklere sahip her meslekten Kâbiller ziyadesi ile bulunmaktadır. Yetenekli bu meslek sahipleri; Hâbil’in tüm masumiyetin farkında oldukları için onun kod ve kavramlarını çok iyi kullanır. Bilirler ki Hâbil’in çekinik genlerinde intikam duyguları yoktur. Onlara karşı kendilerini güvende hissederler. Baskın genler, var olmak için yok etmeye inanır. Birbirlerine karşı acımasızdırlar. İdeoloji, din, ırk terminolojisini kullanarak ve savaşlarını kutsayarak meşrulaştırırlar. Bu mecranın tüm aktörleri, Hz. Âdem’in oğlu Kâbil kadar suçludur.
Dünya tarihi müstesna müdahalelerle bu süreci değiştirmek istemiş olabilir. Ama başarısız oldukları ortadadır. Her kes Kâbil’in soyundan olmadığını iddia da edebilir. Hâbil’in zürriyetinin olmadığı da bir gerçek. Kişisel özellikleri belirleyen sorunlu genleri “kontrol altına” almak mümkün. Sağlıklı bir çevre, kaliteli bir eğitim, iyi yaşam koşulları bireysel bir iyileşme sunabilir. Gen bilimine göre, böyle bir çalışma amacına ulaşsa bile tehdit içimizde yaşamaya devam edecektir.
Günümüzde gen bilimi; genetik klonlama, ayrı türleri buluşturarak melez türlere ulaşma, İnsanların kendi gen haritalarına erişimi sağlanarak tıp alanında kullanılması, bitki ve hayvanlarda birim alanda ürün miktarını artırma ve çeşitliliği sağlama çalışmaları artarak devam etmektedir. Bütün bunlar yapılırken genel ahlak ve ekosistem kuralarına dönük ciddi endişeler unutulmamalıdır.
Gerçek şu ki Kâbil ve Hâbil başlangıç noktası olan aynı ebeveynden genlerini almıştır. Kâbil ile devam eden gen trafiğinde Hâbil’in genleri serpilmiş bir şekilde varlığını korumaktadır. Gen biliminin ulaştığı noktanın bir tık ilerisinde gen öjeniği operasyonu ile istenilen genler bir araya getirilebilir. Böylece Kâbil ile başlayan insan soyu Hâbil ile devam edebilir. On binlerce yıl önce tüm insan türlerini yok eden Homo Sapiens, kendi türünü evirerek ideal, üstün niteliklere sahip Homo Deus’una ulaşabilir. Bunun uzak bir ihtimal olmadığı öngörülmelidir.
Gen biliminin ortaya çıkarttığı bu sonuçlara göre tanrı, az sayı da iyi ile insanlık tarihini başlatmıştır. Tanrı, iyileri model olarak zamana ve mekâna serpiştirerek varlığını korumuştur. Peygamberlerin “okuyun” ve “öğrenin” tebliğleri “ imtihan” sınırlandırılmasından kurtulabilir. Kâbilin şiddet üreten, acı dolu hayat tarzından kurtulup, bilimin bir adım ötesinde cennetsi yaşam ile buluşulabilir.