Sevgili okurlar,
Bu hafta faizlerin aşağı çekilmesine tepki olarak dövizin yükselişi diğer bütün gündemleri gölgede bıraktı. Aslında Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çıkışını yazmak istedim ama ekonomideki son gelişmeleri göz ardı edemedim. Helalleşme çıkışıyla ilgili şu tespiti yapmakta yarar var. Muhalefetteki adaylık yarışı Akşener’den sol adaylara doğru kayıyor. Kılıçdaroğlu FETÖ’ye selam çakarak Akşener arkasındaki kitleyi kendi arkasına almaya çalışıyor. Küfür skandalıyla oy kaybedecek İyi Parti’nin tabanını mesaj bombardımanına tutuyor.
Hâlbuki iktidarın gündemi çok daha büyük ve iddialı. Hükümet yıllardır uygulanan yüksek faiz düşük kur politikasından düşük faiz katlanılabilir yüksek kur politikasına geçiyor. Peki neden? Bilinçli mi, yoksa bilinçsiz bir tercih mi?
Bence bilinçli, hesaplanmış ve artık denenmeye değer bulunmuş büyük bir zihniyet devriminin sonucu bu çalkantı. Beraber hatırlayalım. Yirmi yıl önce %15 reel normal sayılıyordu. Yani enflasyon oranının %15 fazlası bir faizle dışardan sıcak para toparlıyor ve içeride ekonomiyi döndürmek için kullanıyorduk. Döviz kurunu bu ortamda dengede tutmak kolaydı. Ancak ekonomik büyüme baskı altında kalıyordu. Çünkü yüksek faiz-düşük kur demek ithalatın patlaması, ihracatın azalması ve cari açığın alıp başını gitmesi demekti. Peki, oluşan cari açık nasıl kapatılıyordu? Bütçe harcamalarından kısarak ve kalanı da borçlanarak. Böylece yıllarca “az harcama, küçük büyüme, borçlanma” sarmalında kaldık. Fiyat istikrarı, döviz-faiz dengesi ve ithalat odaklı ihracat yaklaşımı kabuğumuzu kırmamızı engelledi. Şimdi her alanda olduğu gibi ekonomide de bağımsızlık denemesi yapılıyor. Cumhurbaşkanı bu yeni ekonomik denemeye açıkça “ekonomik kurtuluş mücadelesi” diyor. Evet, ekonomik bağımsızlık savaşı başladı.
Türkiye 1923’te coğrafi sınırlarını çizdi. Kendisine ait bir vatan kazandı. Ancak bu yeni devletin ruhu yoktu. Ruhu çalınmıştı. Çünkü her alanda özgürlük kazanamamıştı. Özgür olmayan devletlerin ruhu yoktur. Zaman zaman küçük başkaldırı denemeleri yaptıysa da darbelerle karşılaşıp dövülerek yerine oturtuldu.
2002 yılından bu yana adım adım bağımsızlığın yolları aranıyor. 15 Temmuz’dan sonra bu arayış açık edildi ve ruhun geri alınması, gerçek anlamda bağımsızlığın kazanılması için savaş bütün acımasızlığıyla başladı. Yerli ve milli hamleler peş peşe geldi. Yaptırımlar, tehditler birbirini kovaladı. Ülkedeki yerli ve milli potansiyel bir noktaya geldiğinde ise büyük savaş için emir verildi: “Yatırım, büyüme, istihdam ve ihracat.” Bu bambaşka bir tercihti ve çok riskliydi. Temel şartları vardı: Birincisi vatandaş zor şartlara rağmen destek vermeliydi. İkincisi yerli üretim, insan kaynakları ve yatırım kapasitesi hazır olmalıydı. Üçüncüsü düşük faiz-yüksek kur politikasının ortaya çıkaracağı sonuçlar tek tek hesaplanmalı ve her birine önlem alınarak bu politikanın dengeli bir şekilde sürdürülmesi sağlanmalıydı.
Düşük Faiz- Yüksek kur demek ihracatın artması demektir. Bu dış talebi karşılamak için yatırım ve istihdamın da artması demektir. Düşük faizler de yatırımları desteklemek içindir. Aslında ülke olarak şunu diyoruz: Bize para getiren ya mal almak için ya da yatırım yapmak için getirsin. Artık paradan para kazanma cenneti olmayacağız. Bağımsız ve güçlü ekonomilerin uyguladığı bir politika. Cesaret isteyen bir politika. Eğer eksik kalan tarafları tespit edilip tamamlanırsa büyük bir kalkınma hamlesi başlamış olabilir. Peki, nedir eksik kalabilecek tarafları?
Ucuz işgücü cennetine dönüşmemeliyiz. Asgari ücret ve diğer tüm sabit ücretlilerin satın alma güçleri korunmalıdır. Onların maaş ve ücretleri de ekonomik büyümeden her seferinde payını almalıdır. Gelir dağılımı denge oranı 0.4’ün mutlaka altında tutulmalıdır. Cari dengeden bütçeye sağlanan avantaj vatandaşa, tarıma ve üretim alanlarına aktarılmalıdır. Hoyratça büyüyen ekonominin kalıcı ve sürdürülebilir olması için -5 reel faizde ısrar etmek risk taşır. Dengeye, güven ve istikrar ortamına katkı vermek için faizleri yavaş yavaş (0) reel faiz seviyesine doğru yaklaştırmakta fayda olabilir. Para işlemleri faizi ile yatırım amaçlı kredi faizleri arasında farklı uygulamalar tercih edilebilir. Dövizin yularını elde tutmak için para politikası faizini enflasyon oranında tutarken yatırımı teşvik için enflasyonun altında tutmak mümkün olabilir.
Sektörüne ve alanına göre farklılaştırılmış bir faiz politikası, gelir dengesini gözeten ve halk desteğini önemseyen bir siyasi irade ve güçlü bankacılık sistemi birleştiğinde bu büyük savaş zaferle sonuçlanabilir.
Savaşın kaderini bankaların detaylı üretim ve yatırım odaklı kredileri belirleyecektir. Savaş samimi askerlerle kazanılır. Pandemi sonrası güçlü ekonomilerin bile sarsıntı geçirdiği bu dönem en doğru dönemdir. Gazamız mübarek olsun.