EFSANELER ŞEHRİ SAKARYA-4

EFSANELER ŞEHRİ SAKARYA-4

Tunahan Eren Arslan tunahanerena@gmail.com

Dereboğazı, Göksu, Çiğdem Yaylası, Dikmen Yaylası, Selman Dede Mesire Alanı gibi yayla turizmi ve doğal güzellikleri ile ön plana çıkan Hendek ilçesinde, özellikle türbeler ziyaretçilere manevî bir atmosfer sunarak ruhanî bir deneyim yaşatmaktadır. İlçe, tarihî kökenlere sahip olup 1907 yılında belediye statüsü kazanmış. Başlangıçta Kocaeli iline bağlı bir ilçe olarak yapılanmış ve 1954 yılında ise Sakarya iline dâhil edilmiştir.

Bu yazımızın konusunu “Şeyh İzzettin İsmail Efsanesi” oluşturmaktadır. Efsane, bölgenin tarih, kültür ve dini inançlarına ilişkin önemli bir parça olarak günümüze kadar aktarılmıştır.

Şeyh İzzettin İsmail, Hendek İlçesine bağlı Şeyhler Köyü’nde türbesi bulunan ve 1300’lü yıllarda yaşamış bir Anadolu erenidir.

Hazırsanız başlıyoruz!..

Bir zamanlar, uzak diyarlardan gelen Osmanlı Ordusu, büyük bir sefere katılmıştır. Kumandan Konuralp, ordusuyla beraber Düzce topraklarına doğru yol almaktadır. Kargalıhanbaba Köyü yakınlarındaki çimenlikte konaklarlar. Ancak, zamanla yiyecekleri tükenmeye, atların otları azalmaya ve askerler arasında açlık hüküm sürmeye başlar. Konuralp, bu sıkıntıya çare bulmak için, ilerideki Şeyhler Köyü'nü göstererek, “O köye git, bize yiyecek içecek ve atlar için ot ile arpa temin et” diye emir verir. Kumandanın bu emriyle, bir asker atına binip köye doğru hareket eder ve Şeyhler Köyü'nün yollarına düşer.

Asker, köye varmadan önce yolun kenarında inek otlatan yaşlı bir adamla karşılaşır. Selam vererek, “Bu civarda bir Türk köyü olduğunu duydum, acaba o köy nerede bulunuyor" diye sorar. Yaşlı adam, askerin niçin bu köye gitmekte olduğunu sorar. Asker, kumandanın isteğini açıkladığında, yaşlı adam durumu dinler ve kumandanın yanına gitmesini söyleyerek istediklerini kendisinin getireceğini söyler. Asker, yaşlı adamın bu sözü üzerine kumandanın yanına döner. Yaşlı adam da askeri kumandanının yanına gönderdikten sonra evine gelir ve hanımına durumu anlatır. Hanımından yiyecek içecek bir şeyler hazırlamasını ister. Yaşlı adamın hanımı, hemen hazırlıklara başlar; çörek pişirir, pilav yapar, ayran hazırlar, beyine verir. Yaşlı adam, hanımının hazırladıkları ile küçük bir torba arpa da alıp evinden ayrılır ve Kargalıhanbaba Köyü’nün yakınındaki çimenliğe gelir. İlk karşılaştığı askere, kumandanı sorar ve yanına götürmesini ister. Askerler yaşlı adamı alıp kumandanının çadırına götürür. Yaşlı adam, kumandan ile yanındakilere selam verip hal hatır sorduktan sonra bohçayı açar; üstüne pilâv, çörek ve ayranı çıkarır. Kumandanla yanındakilere, getirdiklerini yemelerini söyler. Kumandan yaşlı adama, getirdiklerinin az olduğunu ve kimseye yetmeyeceğini söyler. Yaşlı adam ise kumandana yemeğe başlamalarını ve Allah’ın getirdiklerinin bereketini artıracağını belirtir. Kumandan ile yanındakiler isteksiz olarak bohça üstündeki, pilavla çöreği yemeye, ayranı da içmeye başlarlar. Bohça üstündeki pilavla çörek yenip az bir şey kalır. Yaşlı adam, kumandana, askerlerin yemek için taslarını ve atları içinde yem torbalarını alıp getirmelerini ister. Kumandan, askerlere haber gönderir. Askerler de tasları ile atlarının yem torbalarını alıp kumandanın çadırına gelirler. Askerler kumandanın çadırına gidince yaşlı adam, bohça üstünde kalmış olan az miktardaki pilavdan askerlerin taslarına koyar, ellerine de çörekten küçük parçalar verir, evinden getirdiği arpadan da birer avuç getirdikleri yem torbalarına koyar. Askerler, yaşlı adamın taslarına koyduğu olduğu pilavdan, ellerine verdiği çörekten yiyip doyarlar. Yem torbalarını da gidip atlarının boyunlarına takıp atlarını da yemlerler ve atlar da arpayı yer doyarlar. Kumandan ile yanındaki diğer kumandanlar kendilerinin, askerlerin atların doyduklarını, gene de bohça üstünde biraz daha pilav, çörek ve ayranın arttığını olduğunu görünce bu olağanüstü olay karşısında şaşırıp kalırlar.

Yaşlı adam, bohça üstünde kalan pilav ile çöreği bohçaya sarar, bohça ile yanındaki arpa torbasını kumandana verir ve bunları da bir dahaki acıktıkları yerde yemelerini, arpa ile de atlarınızı yemlemelerini söyler. Kumandan tereddütsüz yaşlı adamın kendisine verdiklerini alır ve yaşlı adama, teşekkür eder. Kumandan o vakte kadar meydana gelen bu olağanüstü olayın etkisinde kaldığından yaşlı adama, adını ve kim olduğunu da sormaz. Askerleri toplayıp Düzce yönüne gitmek üzere iken yaşlı adama, kim olduğunu sorar. Kumandana adının Şeyh İsmail olduğunu söyler. Kumandan, Şeyh İsmail ile vedalaşır ve askerinin başında Düzce yönüne doğru hareket eder. Kumandan ve askerleri Düzce taraflarına gidip seferini yapar ve sonra Orhan Bey’in yanına dönerler.

Bir zaman sonra Orhan Bey, o kumandanla Düzce tarafına sefere çıkar. Şeyhler Köyü’ne yaklaştıklarında kumandan, Orhan Bey’e, önceki seferlerinde buradan geçerken askerin yiyecek ve içeceği ile atların arpası tükendiğini ve asker arasında açlık başladığını anlatır. Ardından bir askerini ilerideki Türk köyüne yiyecek, içecek bir şeylerle, atlar için arpa almaya gönderdiğini söyler. Askerin o köyde rastladığı Şeyh İsmail adında bir zata, sıkıntı içinde olduğumuzu belirtince, Şeyh’inde ailesine pilâv, çörek, ayran hazırlattığını ve atlar için de bir torba arpa alıp yanlarına geldiğini anlatır. Getirdiklerinin onları ve hayvanlarını doyurduğunu, herkesi büyük bir sıkıntıdan kurtardığını söyler. Bu sözleri üzerine Orhan Bey, Şeyhi ziyaret etmek ister. Bu konuşmalar sonrasında, Orhan Bey ve askerleri Şeyhler Köyü'ne gelirler. Şeyh İsmail ile buluşur ve onu ziyaret ederler. Şeyh İsmail, Orhan Bey ve liderin askerleriyle buluşmaktan büyük bir memnuniyet duyar. Şeyh İsmail bu sefer de Orhan Bey ve askerlerine ikramda bulunur; yemek verir, misafirperverlik gösterir. Orhan Bey ve komutanlar, bu seferki ikramdan ötürü de Şeyh İsmail'e teşekkürlerini sunarlar. Onun yardımına ve iyiliğine karşılık olarak, Çalıca ve Şeyhler köyleri ve çevresini Şeyh İsmail'e vakfeder. Öte yandan Orhan Bey, Osmanlı devleti var olduğu sürece ezan sesinin duyulduğu yere kadar o bölgede yaşayan halktan vergi alınmaması için ceylan derisine yazılı fermanı verir. Bu tarihten itibaren bu bölgeden devlet öşürü alınmaz.

Efsane bu şekilde…

Hendekliler bu değerine güçlü bir şekilde sahip çıkıyor. Bu yıl 722.si düzenlenen Şeyh İzzettin İsmail Efendi Hacet Bayramı –her yıl olduğu gibi- Ağustos’un ilk Pazar günü siyasiler ve vatandaşların yoğun katılımı ile gerçekleşti.

Bir sonraki yazıda buluşuncaya dek düşünelim: Sakarya’mızın gizemlerle dolu efsanelerini ne kadar biliyoruz?

Tüm yazılarını göster