ÇÜRÜMÜŞ BİR TOPLUMDA TEMİZ KALMANIN İMKANINI GÖRMEK: DURAK(THE FOOL) FİLMİ

Doç. Dr. Aydın Aktay aydinaktay@sakarya.edu.tr

Orjinal adı "The Fool" olan Rus yapımı Durak filmi, bir şehrin toplumuna, yerel yöneticileri ve bürokrasisi eliyle rüşvet ve yolsuzluk çarkında nasıl bir çürüme/yozlaşma yaşatabileceğini gösteriyor. Öyle bir çürüme ki halkı da içine alan bir rıza kültürü, korku ve itaat iklimi de yaratmış...

Şehrin çöküntü bölgesindeki devasa bir blok halindeki eskimiş, en az 60 yıllık bir binanın çökme tehlikesi üzerinden kurgulanan bir film...İçinde yaşayan 1000'i aşkın kişi var...Sorun şu ki, 24 saat içinde bu binanın çökmesi öngörülüyor...

Bu tehlikeyi sezen de inşaat mühendisliği 2.sınıf öğrencisi, yeni evli,1 çocuklu, anne babasıyla beraber sefalet içinde yaşayan idealist, dürüst bir genç...

Filmdeki tiplemeler çok özenle seçilmiş...Gencin babası emekli bir işçi...Onurlu bir iş hayatı olmuş, mesai arkadaşları gibi davranmamış, rüşvete yolsuzluğa bulaşmamış biri... Her gün karısından bu konuda ciddi azar işitiyor, enayilikle suçlanıyor...Karısına göre içinde bulundukları sefaletin nedeni kocasının bu enayice(!) tavrı...Adamcağız arkadaşları tarafından da bu tavrı nedeniyle dışlanıyor...

Bizim genç ise babasına çekmiş...Dürüst, ilkeli ve idealist...Okul harçlığı ve masrafları için su tesisatçılığı yapıyor...

Su borularına bakması için çağrıldığı söz konusu binada gördüğü manzara karşısında şok olur...Binanın taşıyıcı duvarlarında derin yarıklar ve binada tehlikeli bir eğim fark ediyor. Filmin asıl hikayesi bundan sonra başlıyor...Gece yarısı ulaşabileceği yetkililer kim ve nasıl ulaşacaktır? Çaresizce ertesi gün meseleyi iletmek üzere eve dönüyor fakat uyuyamıyor, çünkü binanın bu kadar zamanı olmayabilir...İçindeki 4000'e yakın sakiniyle bir moloz yığınına dönebilir...

Yataktan kalkar ve Şehrin baş yetkilisi olan Belediye Başkanının izini sürer ve bulur...O gece şehrin tüm yetkili yerel yöneticileri ve bürokratlar, kadın Belediye Başkanının doğum günü kutlaması için biraradadırlar... Bu durum, genç oğlan için bulunmaz bir fırsattır fakat onları olayın ciddiyetine ikna etmesi o kadar kolay olmayacaktır...

Evden çıkarken annesinin "-Baban gibi aptallık mı edeceksin?" Feryadına hak verecek gelişmeler yaşanacaktır...Basit bir su tesisatçısı olan genç öğrenci uzun uğraşlar sonunda çoğu votka sarhoşu olan ilgilileri ikna etmeyi başarır, fakat tahliye işlemleri için gereken süre azdır ve zaten konaklama için -30’larda seyreden hava nedeniyle mekân bulmak adeta imkansızdır...

Binanın çökmesi ile başlayacak mali, idari, hukuki soruşturmaların kaygısı da yavaş yavaş ortaya çıkmaya,10 yılda bir yapılması gereken, fakat göstermelik yapılan bina revizyonlarının ve güçlendirmelerinin gerçek durumu, ihmalkarları ile birlikte açığa çıkacağı için de sorumlu kişilerin başta belediye başkanı olmak üzere suçlarını örtbas etme, bina çökmeden sakıncalı belgeleri imha etme çalışmaları başlar...Aslında kimsenin bina sakinleri ile ilgili bir kaygısı da neredeyse yoktur. Herkes kendi derdine düşmüştür...Bizim genç için de tehlike çanları çalmaya başlamıştır...

Yetkililerin, binanın içindekilerinden çok kendi gelecek kaygıları öne çıkmaya başlar.

Belediye başkanının etrafındaki tüm kirli ilişkiler ağının ortaya serilmeye başlandığı bir süreçle de film ilerliyor...

Bina sakinlerinin çoğu ise madde bağımlıları, yalnız yaşlılar, parçalanmış aileler, illegal faaliyetler yapanlar gibi insanlardan oluşuyor...

Yani kolayca vazgeçilecek türden...Yetkililerin çürümelerine meşruiyet kazandırmak için yer yer buna sığındıkları diyaloglar var...

Belediye başkanı kadının filmin başındaki karizmatik ve el üstündeki görüntüsü sonlara doğru tersi bir vaziyet alıyor...

Başkanın tüm bu görüntüsünün arkasındaki sahte alkışlar, sözler, övgüler, saygılar yerini tersi tavırlara bırakıyor...

Seyredildiğinde film, ülkemizdeki kentsel mekân üretim ve organizasyonlarının arkasındaki kirli rant ilişkilerini ve siyaset, bürokrasi ile müteahhitler arasındaki kirli ilişkiler ağını hatırlatıyor...

Aynı zamanda bu film, son 30 yılda mevki, makam, kariyer, rant için oluşturulan bir düzlemde toplumun bu çürümeden alabileceği paylarla birlikte böylesi bir düzende ne kadar temiz kalınabileceğinin de imkanlarını gösteriyor...

Filmin ağır işleyen temposu ve gereksiz diyalogları, oyunculuk performansları, anlamsız finali konusunda sorunları olsa da ürettiği çağrışımları bile filmi izlenmeye değer hale getirebiliyor...

Filmin sonuna doğru sürpriz diyaloglar ve sahneler var...gerisi spoiler olur... Bu kadarıyla yetinelim şimdilik... İyi seyirler herkese...

M. CASİM CEYLAN

Final biraz şaşırtıcı oldu...En azından çocuğun haklılığı yönünde bir beklenti oluşuyor. Ama dediğiniz gibi filmin felsefesi ile de örtüşüyor. Toplumun katmanlarından birinde bir kokuşmuşluk varsa diğerlerine de sirayet ediyor tüm toplumu esir alıyor..En tepede hırsızlık, rüşvet, rant, nepotizm entrikaları dönerken, en altlarda içki, fuhuş, kumar, uyuşturucu, aile içi şiddet görülüyor.

Toplumu bir organizmaya benzetecek olursak, rüşvet, hırsızlık, rantiyecilik bir hastalık, bir virüs ise eğer; din, ahlak, kültürel değerler vücudun bağışıklık sistemidir. Filmde gördük ki toplumun bağışıklık sistemi çalışmıyor, körelmiş yahut köreltilmiş, her türlü virüse karşı vücut savunmasız, günaha girmemek ya da erdemli olmak gibi bir kaygı neredeyse tamamen ortadan kalkmış... Çocuk ve onun babası örneğinde olduğu gibi, erdemli, onurlu, dürüst yaşamak gibi hasletler tüm toplumda ve en yakınlarında takdir edilmek şöyle dursun "enayilik"ten öteye geçemiyor.

Eş ve anne örneği ise, çalışma hayatında ne yaparsanız yapın illa ki kendinize ve ailenize menfaat temin edin ve yaşam standartlarını yükseltin noktasına kilitlenmiş durumda. Eşlerin gözünde en yüce değer bu oluyor...Bunun üstünde hiç bir yüce değer tanımıyorlar...Çünkü onların en yüce gördükleri değer bu...Onlara göre eşlerinde olması gereken biricik yaşam refleksi bu olmalı. Buna o kadar inanmışlardır ki, çocuğun ve babasının bir erdemlilik içeren konuşma ve telkinleri, etki etmek bir yana adeta eşlerine duymak istemedikleri ciddi bir rahatsızlık vermekte, kulaklarını tırmalayan tiz bir parazit gibi gelmektedir.

Yıkılmakta olan binanın sakinlerine gelince; tamamı için söylenemiyecekse bile ortaya çıkan manzara onların da kendi çöplüklerinde yaşamaktan doğan bir alışkanlık veya bağımlılıkla memnun oldukları yönünde. Hele ki nasihatlere ve uyarılara tahammülsüzlükleri, yanlış ve tehlikede olduklarını duymaya hiç ihtiyaç duymamaları ilginç...Kimsenin bu oluşturdukları sözde konforlarına ilişilmesini istemiyorlar, adeta hayatlarına gölge edilmesin başka ihsan istemiyorlar....

Tüm yazılarını göster